MEGGYOZYEL

When I'm good, I'm very very good but when I'm bad, I'm even better

21 tablet (1. bolum)

rezil birşeydir annelik hali, onu baştan açık seçik ifade edeyim.
ismin -e hali ile, -de hali ile alakası yoktur.
-den halidir insanlığın.
kendin-den verirsin.
bedeninden, gönlünden, ruhundan, uykundan, akıl sağlığından, huzurundan.

bombok olma sanatının zirve yapma halidir.
aman diyorum, analık kutsal, cennet ayak altı edebiyatı arıyorsanız bu yazı sizin için değil.

zinhar, yanlış nokta!

bu yazı, kendim gibi “normal” anneler için…

rewind.

…………….

gezdik, eğlendik, güldük, zirladik, içtik, zıpladık, sevdik, seviştik, tekrar ettik.
sonra bir an geldi; kısa devre.
gezip eğlenmenin sonu yok (ki bunun insanoğluna zararı nedir; halen anlayabilmiş değilim!);
‘hah!’ dedik, burda gülme, zıplama hali bitsin. biraz ciddiyeti takınalım.

meftun olduk birer civana. mendil düşürmeler, göz süzmeler, sutyen askısı frikikleri, masa altından ayaklar filan derken……gelsin halvet!

ördek, gerdek gibi detaylarına girmeden yazıyorum elbet, aramızda bakire olanlar var.

günde 3’ten, 3 günde bire inen bu 3lu1li oynaşma hali bitince…. ‘e, daha ne oynayacağız?!’ kıvamına geldik.
öyle ya, insanoğlu bu, illaha bir şeyi kurcalayacak, bozacak. statüs quo’suna yandığım bu 3 günlük dünyada illaha başını belaya sokacak.

yaş 30‘lar elbet. daha gençten bu oyunlara girişenleri kınıyor ve yazı konusu dışında bırakıyorum. 30‘larda yapılabilecek her türlü zıpırlığı yapan ve tüketen nesil; tatminsizlik tavan yapınca belaya yanaşıyor:

e, hadi çocuk yapalım!

yapalım, elbet.

un var; şeker var; yağ var…. yapmayan salak!

monotonlaşan sevdalara, soğuyan yataklara, asılan suratlara,
eve döndürücü, yangın söndürücü, dikkat böldürücü…

her derde deva bebek sanayii.

…………..

arıza burada başlıyor.

diskoda, barda, restoranda veya daha kültürel bir açık hava konserinde (enstalasyonda tanışanı bile var!) beğenip te nikahınıza aldığınız ve zamanla fabrika ayarları bozulan o bayan, hamilelikle birlikte bilim adamlarının dahi açıklayamadığı hızda bir değişim sürecine giriyor.

bu mantığa aykırı süreçte, önce tanımadığı ve cinsiyetini dahi bilmediği bir cenine karşı obsesif takıntılar gösterirken, bunu yüksek sesle karın sohbetleri, “saçı çok, ondan mide yanması yapıyor” şeklinde bilimsel açıklamaları, “turşu aseriyorum, oğlum olacak” şeklinde kehanetler takip ediyor.

dünya üzerinde başka renk kalmamış gibi, kutsal kitapta bahsedilen “erkek mavidir, kız pembe” ayetinden yola çıkarak yaşadığı kimlik ve kişilik bunalımı, eleman amniyotik sıvı içinde henüz 32 haftalık marine durumdayken “ya elini çekmeceye sıkıştırırsa, ya parmaklarını prize sokarsa” şeklinde haklı ve yerinde endişelerle perçinlenip anne adayını potansiyel bir ruh hastası kıvamına getiriyor.

…..ki bu daha fragmanlar.

film oscar’lik!!!

…………….

9. ayına erip bir fil-o komutanı edasıyla oradan oraya salınan anne adayı, bu halen normal olduğu son günlerini “nesting stage” dediğimiz, temizlenmiş herşeyi bir daha temizleme şeklinde vuku bulan, son derece dezenfektan ruh halinin sergilendiği stage’de geçiriyor. bu etapta evde fuzuli kontenjanda bulunan eskimiş, sararmış fanilalar, teflon kaplaması 1986’da vadesi gelmiş tavalar, civatası gevşemiş kaynanalar (veya kahve cezveleri), duvardan duvara kavuşmaya görmüş halılar birer birer evden atılıyor. çamaşır sulu bezlerle silinen galoslar, çamaşır sulu bezlerin çamaşır suyuna yatırılmasıyla sona eriyor.

bu beyin acıtıcı dönem de ilelebet sürmüyor ve şu kesesi şu yolunda patlıyor; şu da akacağı yolu bir şekilde buluyor (ki görüyorsunuz, Türkçe deyimler ve atasözleri yıldızlı pekiyi!)

teşhis:

dr.jekyll – mr hyde personality dışorder.

doğum süreci 5 dakika ile 35 saat arasında değişse de, vurgun yiyen “o şimdi anne!” bir daha eski haline dönmüyor.

ilk günler: vücudunun aslen zevkle özdeşleştirdiği bir noktasından, tarif edilmesi pek mümkün olmayan acılar sonrası ittirerek çıkardığı ve ömrünün son nefesine dek ardından endişe edeceği ve mantık ötesi seveceği bebek kucağına verilen kadın, o günden itibaren sadece biyolojisi, anatomisi, fiziği değil, kimyası da bozulmuş bir varlık olarak hayatını idame ettiriyor.

Allah için 2 saatten fazla kesintisiz uyunmayan birkaç ayın sonunda görülen halüsinasyonlardan ful metraj malzeme toplayan kadın, löhusalık denen ve hiçbir mana ifade etmeyen ağlak zirlak dönemden sonra anne olduğunu ve foku yediğini idrak ediyor.

Bebekle birlikte sadece atmaca moduna geçmekle kalmıyor, tüm çevresi ile ilişkileri de bir daha normale dönmemek üzere ‘a’normalleşiyor.

doğası gereği engel olamadığından geliştirdiği davranışların başında, öncelikle yavrusuna ve yavrusunun güvenliğini, yediğini, içtiğini tehdit eden dış mihraklara karşı bildiğin 10 panter gücünde bir yaratık oluyor.
örneğin gece yatakta bulunan elin adamı “azmakbaşı” edasıyla ansızın, kadının her daim üzerinde gezdirdiği ve yavrusunun ana gıda kaynağı saydığı göğüslerini ellemeye, daha da arsızcası öpmeye kalksın! elinin tersiyle beyin “beyin özsülarını” fazla bulandırmadan itekleyerek dişlerinin arasından “şimdi değil” diye tislayabiliyor. bu ağresyonun gerisindeki “eğer bir daha göğüs bölgeme yaklaşırsan, ellerini bileklerinden kesmekle kalmam, parmaklarını da tek tek doğrayıp dünyanın farklı çöllerine gömerim” şeklinde hissiyatını bastırabiliyor.

bebeğin çocuk kıvamına gelmesiyle başlayan parklar, bahçeler ve sayfiye bölgeleri gezintileri, anneliği ilk defa tatmış kadın için kendini tanımaya devam ettiği alanlar oluyor. çocuğunu kaz tugü yastıktaki kaz tugünden koruyan kadın, evladının suratına kum atan, veya Allah muhafaza, onu iten diğer bir ana evladını hiç düşünmeden katletmeye hazır kıvama gelebiliyor. salıncağın zincirine sol ayak bileğinden aşmak sureti ile işkenceye hazırlamayı planladığı diğer evladın annesi ile karşı karşıya geldiğinde, Gobi çölünde burun buruna gelen 2 kar leoparı edasıyla birbirlerinin etrafında dönen anneler, karşı tarafın göz kırpmadan adam öldürme potansiyeli olduğunun bilinci ile gözlerini ayırmadan geri adımlarla uzaklaşıyor.

evladı konusunda süspansiyonsuz koruma içgüdüsüyle yaşayan anne, zamanla bu dürtüye birebir zıt şekilde, aynı evladı öldürebilme güdüsünü de geliştirmeye başlıyor. uykusuzluk, yorgunluk, bıkkınlık, asabiyetle beslenen bu güdü zaman zaman “ağlamayı kesmez ise duvara fırlatmak nasıl olabilir?”, “yapışırsa akarak mı kayar yoksa pat diye yere mi düşer?”, “düşerse canı acır mı?”, “canı acırsa kendimi öldürürüm!” şeklinde mantıken birbirine bağlı fakat son derece mantıksız açılımlarla genç anneyi uçurumun eşiğine sürüklüyor.

gelecek hafta:

-eve gelen babanın “bu çocuk daha yıkanmadı mı? bu çocuk niye ağlıyor? bu çocuk yemek yemeyecek mi? bu çocuk kaçta yatar?” sorularına, annenin “bu çocuğu” ismi ve soyadı ile babaya tanıştırması
-çocukların ev ödevlerini yaparken aniden bastıran bağırsak sorunlarına karşı pekleştirici özelliği bulunan gıdalar
-16 yasına gelen oğlan çocuklarının eve getirmeye cesaret ettiği, gökten zembilli fakat asla onaylanmayacak kız arkadaş adayları
-16 yasındaki kız çocuğunu okul dansından sonra evin kapısında öpmeye kalkan genci öldürmek için piyasada bulunan susturuculu tüfek modelleri ve kampanya fiyatları
-doğum kontrolü rehberi

Related Posts

kuştüyü
camera obscura
Yazar