MEGGYOZYEL

When I'm good, I'm very very good but when I'm bad, I'm even better

adım

yazı bitti; basına döndüm; okumaya kalktım, kendim bile anlamadım. yazının içinde kaybolanlar için gazeteniz aracılığıyla çekilişsiz, kuponsuz yol haritası, bilgisayar dostu olanlar içinse google maps mevcut. sadece beni takip etmeyin çünkü ben de kayboldum!

…………………..

bugünlerde buralardan kaçasım var. bu evden, bu sokaktan, bu şehirden…. eşten, dosttan, herkesten.
bu ülkeden, bu kitadan…. bu durumdan, bu hayattan…

baktım ki nereye kaçarsam kaçayım, kendimi de alıp götürüyorum; eh dedim o zaman oturayım da yazayım.

bugünlerde herşeyi kağıda dökesim var. beyin, kalp, bacak arası, fikir, düşünce, önyargı…
klavyeyi kırıp içindeki tüm harfleri sökesim var; bana doğru kelimeleri vermiyorlar diye.

baktım ki ne yazarsam yazayım, boşalmıyor bunlar kağıda.

mekan değişikliğine karar verdim.

az sonra üzüyorum. uzun ince bir yola uçuyorum.

bilmediğim bir yere gidiyorum. daha önce görmediğim, bulunmadığım, bilmediğim bir şehre, bir kasabaya.
daha önce duymadığım insan seslerini duymaya, tatmadığım tatları tatmaya, gözlerimle başka noktaya bakmaya gidiyorum. çok uzun zamandır arka bahçedeki kamelya ağacına bakıyordum çünkü. önce yeşildi; sonra kırmızı kırmızı çiçekleri oldu; sonra hafif soldu; sonra döküldüler. şimdi çimlerin üzerinde hepsi…. yakalayabiliyorsunuz değil mi, nasıl iğne oyası gibi depresyon işliyorum satır aralarına!

tedaviye gidiyorum tedaviye. beynimin içine yeni yeni ciciler doldurup sonra getirip burada bavulu açma hevesindeyim. kalbime de hediyem var tabi, onu atlamamak gerek… çok uzun zamandır ihmal etmişim onu.

bu gri yazılar renklensin; pixar kıvamına gelsin; basit çizgiler, sapık animasyonlara dönüşsün….. sesi de tek notadan, THX kıvamında senfonik orkestraya çekelim. hazır şehrinde yaşarken bir oscar’çık ta bize versinler.
çok büyük hayaller vardı bu seyahatin ardında. istanbul’da geçen 27 günden beri beklediğim, rafa kaldırmadığım soru işaretlerini, o bükük kıvrak soru işaretlerini bir taraflarından çekip, düzeltip ünlem işareti yapmaya gidecektim.

soru işareti bir hayatım olmasın; artık ünlem işaretlerinin kadını olayım diyordum. iz bırakmak, damga vurmak, ayağını sertçe yere basmak….. hah, meggy geçmiş buradan yine desinler! o teşvikiye’deki tahta sandalyede bıraktığım iz gibi.
ayağımın altındaki haliyi çekti sonra biri. güvendiğim dağlara kar yağdırdı. arabesk dozu kesmediyse eğer laflarımın….. beni canevimden vurdu!

malum burası sıcak şehir; eh istikamet de avrupa… gitmeden karı ve soğuğu hissetmemi istedi sanırım. bir nevi alıştırma.
ama ben kendi sıcağımı alıp götürmek istiyorum artık. onun için bu sefer başkasının ısıtıcısına güvenmeden, kendime güvenmeyi seçtim ve en güzelinden bir kaban, en yumuşak, iç gıdıklayan siyah deriden bir çift eldiven ve siyah, simsiyah, dize kadar enfes çizmelerimi çıkardım dolabımdan!
yolcudur abbas, bağlasan durmaz!
kenarından köşesinden anladığım ama bilmediğim dillere kurban edeceğim kendimi. bir süre beyni nadaşa bırakıp, “anlamayacağım”.
katkısız, süzme salağa yatacağım. mümkünse sokaklarında ingilizce dahi konuşmayacağım ki onlar da beni anlamasınlar. boş boş bakacağım, bakışacağım; en çığ haliyle iletişim kuracağım.
parmağımla gösterip, uzatılanı alıp, teşekkür namına da sadece başımı sallayacağım. sinirlenince bağırmayacak, onun yerine sadece kaslarımı çatacak. hatta omuz silkip, hiçbir halta sinirlenmeyeceğim!
gözyaşının lisanı bir. onun için mümkünse tuzlu su da yok. evet sağlam kafa sağlam vücutta bulunur fakat kafanın içindeki beyin fazla mesaiden yorgun ve bitkinse, ne kafa kalıyor ne vücut. ot gibi olacağım işte, ot!
bildiğin heryerde biten ot!
oradan sonra hayalim, çok eski bir dostun elinden tutup yaylaya çıkmak! başka bir ülkede, başka bir lisanda, ver elini allah’ın unuttuğu bir noktada, uzaydan bile tek başına görünen koca bir çiftliğe kapak atacağım….
bildiğim kadarıyla tavuklar, domuzlar ve bilimum başka hayvanat mevcut ali babanın çiftliğinde. sabah daha tek gözüm açılmamışken tavuğun kıçından sıcak yumurtayı çekecek, suyun kaynama derecesi buradaki ile aynıysa tam 2.5 dakika ince ayar kayışı kıvamda pişirecek, bahçeden toplanan otlarla yeşilleneceğim….. arkadaşımın peh peh peh anlattığı krepleriyle mest olup gecelerinde, aylardır beni kıskançlıktan deliye çeviren “şömine önünde şarap” ile gereksiz çakırkeyf olacağım. olacağım işte, olacağım!!! içimdeki kelimeler tükenene kadar sohbet edecek, (sanki çok az konuşuyorsun, insaf yaa!). bir de kandırırsam tahta tabure hikayesini tamamlayacağım….. mümkünse taburesini kapıp gelirse ikinci tabureyi karşısına koyup yepyeni birinin ifadesini alacağım.
olsaydı da kendimi istanbul semalarına atabilseydim eğer….. kafamda müthiş planlar, korkunç aykırı senaryolar, beni benden çıkaracak uçuklukta iddialar vardı. bildiğimiz şekliyle meggy’yi iptal edip, yeni meggy’yi devreye sokacaktım. reset. format. 2011 model. sil baştan. istanbul’u askıya alıp yeni meggy’yi öncelikle “tasarlamaya” karar verdim. kağıt kalemimi kapıp, dijital ve elektronik hayatı beklemeye alıp, uçağın tekerleği yerden sokulduğu anda da bunu yapmak amacım.
işte böyle bir yapısal bozuklukla başlıyorum bavulumu toplamaya. yapı? bak yukarı! ne giriş var ne gelişme ….. sonuç konusunda da çok ümidin olmasın!
az ve öz, 3-5 parça. yakılası t-shirtleri atıp, tapılası kazakları istifleyeceğim.
mevsimsizlikten, o hücrelerimin ihtiyacın hissettiği mevsimi yaşamaya gideceğim.
döndüğümde ……..
döndüğümde beynimde taze kelimeler, kalbimde yepyeni bir atış getireceğim.

Related Posts

kuştüyü
camera obscura
Yazar