MEGGYOZYEL

When I'm good, I'm very very good but when I'm bad, I'm even better

a very short ode to the european lover

Ayağım bir Avrupa havaalanına değiyor. İlk başta, ilk bakışta çok farkedilecek şey var aslında. Yani bunca sene Amerikan bifteği ile beslenmiş bir etobur olarak Avrupa’daki daha ufak ebat ve organik av/ev hayvanlarını farketmemek mümkün değil.

Çok daha küçük ölçekte, çok daha kaliteli yaşayan fakat birçok durumda yaşadıklarını sanan çok dilli insanlar topluluğu.

Halen çokça nikotin kokan, bir kısmı ısrarla arabayı yolun yanlış tarafında süren, hayvanın gerçekten yenmesi “yanlış!” taraflarını delikateş adına tüketen, çokça malt, daha da fermante ve küflü, muhtemelen içlerinde yaşadıkları o başdöndürücü binaların kıymetini takdirden yoksun, komşusu oldukları ülkelerin dillerini konuşmamayı marifet sayan, 40 m2’ye 400m2 hayatlar sığdıran, yavaşlayıp bir dilim peyniri, bir dilim tuzlu balığı veya bir dilim jambonu tadını alarak yemeyi bilen insan grubu.

Kültürlerine, dillerine, tarihlerine, gıcık kaptıkları diğer Avrupa ülkesine, en büyük müzelerine dibine, sapına, köküne kadar sadık, fakat nedense kahveyi tall, grande ve venti olarak Starbucks’tan direkt import eden “eski” topraklar. (sssttt, sakin bana yaşadığın Avrupa şehrindeki iyi kahveyi savunma. Blog benim, yazı benim. Sen bir sussss bir, susss).

Lakin konumuz ne İlly, ne parmığiano reggiano, ne jamon de iberico, ne de ingiliz dış sağlığı. Ben uzmanlık alanım olan başka bir konuya kayacağım.

Neredeyse domestik sayılabilecek bir uçuşta check-in edilen toplam 12 yolcu bavulunu (londra-madrid) olabilecek en asap bozucu yavaşlıkta bagaj kemerine süren british airways’ı ayakta alkışlamayı düşünürken, hadi 2 ayağı her daim bir pabucta olan amerikan dingillerinden farklı olarak, bir farkındalık yaşayayım ve etrafımı soluyayım dedim kendi kendime.

A prozac moment.

Tranquility.

Om!

Ne kadar farklılar! Amerika’nın özene bozene samanla ve patatesle beslenmiş, ayakkabı kültürü 1980’lerde kalmış ve duvara çarpmış kut burunlu ve altı kauçuk ayakkabıyı atlantik’in bu tarafındaki en “italyan” şey sanan erkeklerinden ne kadar da farklılar!

Gözlük çerçevelerini farketmemeye imkan yok. mıklı’den kayda değer safilo’lara kadar burun kemiklerine yakışan, çene kıvrımlarına uygun çerçeve kullanmayı maharet değil, gereklilik sayan erkekler…

Tamam, tabii hepsinin değil fakat bir grubun kollarına taktıkları $1000 üzeri saatleri (3, 5 veya 8 bin) sindirerek taşımayı bilen ve “sık” adledilebilecek erkekler… aç parantez: ṣik bir erkek: ne kadar F klavyeyeyi ṣiklamasam da bu kelime apple’ın derinliklerindeki özel karakterlerden seçmeceleme yöntemiyle düzeltilmiştir, kapat parantez.

“kaliteli” deriyi giymeyi ve taşımayı bilen, taba renginin varlığından haberdar erkekler (çok mu sıcak oldu burası?)

amerika’daki hemcinsinin parmak arası terlik giymedeki rahatlığını, kravat takmada sergileyen, parmağındaki alyanstan haberdar fakat boynuzlamayı bile bir “gusto” ve “keyifle” yapmayı becerebilen erkekler…

yanınızdan geçerken büyükbaş hızlı trene bakar gibi değil, “dur! ve lütfen bakmaya devam et!” dedirten erkekler (kalp atışlarım…)

kendi hemcinslerine “sunmayı” seçenlerin dahi bu işi amerikalı hemcinsleri gibi yanar döner şekilde, “gel bu gece vegas’ta showa çıkalım” şeklinde değil de, “abi bu hakikaten doğuştanmış!” dedirten erkekler…

yenilesi, yanında yatılası ama asla uyunmayası erkekler.

Phewwww… bakmayın, hormonlarla alakalı olmalı! Geçince hiçbirşeyim kalmaz. Zaten 16 dakika öncesi itibariyle amerikan hava sahasına girdik.

Hoşgeldin 11 ayın sultanı.

Let the fasting begin!

Related Posts

kuştüyü
camera obscura
Yazar